10 Nisan 2012 Salı

Dikkatsiz - X

 Afallayan kızla ahbap olduğuma inanamıyorum. Evde yaşadık beraber. Ama yine bir şeylerin şaşkınlığı var üzerimde. Buzdolabı yok evde. Benim evimde 2 tane buzdolabı vardı. Birini versem mi diye düşündüm ve evimi aramaya başladım yine.
Bu sefer gördüğüm her eve girmenin yanlış olduğunu öğrendim. Etrafta insanlara a4 kağıdı gösterip, evimi gördünüz mü diye sordum. Başarısız olduğum ilk gün eve döndüğümde çürük domates ve biberlerle karşılaştım. Afallayan kız bu sefer ağlıyordu. Neyin var diye sorduğumda hıçkırarak ” domates ve biberlerim vardı ama artık yok gibiler ” dedi. Yenisini alırız dedim, derken farkındayım yeni domates, biberlerin eskilerin yerini tutmayacağını. Aldığım cevaptan sonra içimdeki gerilimin artması bir oldu ve yağmura aldırmadan dışarı çıkıp koşmaya başladım. Her damla beni es geçti. Sağanak yağmurda koşarken üzerimde en ufak bir ıslaklık olmadığını farkettiğim anda üzerime inek büyüklüğünde yağmur damlaları geldi. Aldırış etmeden koştum ve,
artık sabah oldu. Sabahın etkisiyle tenim kıpkırmızı oldu. Bir süre yerin altına giden yolu takip ettikten sonra evimi gördüm. Yanında ağaç kökleri vardı ve kapı biraz topraklıydı. Eve girdim ve buzdolabını tedirgin bir şekilde Afallayan kızla yaşadığım eve taşıdım. Gözlerindeki yaşlar ağzının içine girercesine ağlarken buzdolabını görünce iyice ağlamaya başladı.
   Bu sefer gerçekten ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok ve artık yalnız olmak istiyorum.

20 Şubat 2012 Pazartesi

Karanlıkta Aydınlanmaz

Korkuyordum...

Merkezi bir kulak arıyordu gözlerim. Kalemden fışkırırcasına yüzük yüzük olmuştu derim.

Korkuyordum...

Arar gibi görünmekten, kaldırımları bir bir sövdürmekten.

Korkuyordum...

Belamı mı arıyordum ? Gecenin karanlığında, tek bir ışıltı bu masada.

Korkuyordum çünkü bekleyemiyordum, Sabırsızdım.



   Üç kelime duydum karanlıkta. Hepsi aynıydı. Etraf sakindi. Bekledim... Bekledim...  İçindeki yiyilmiş, jelatine sordum.

- Neden ?

- Ne bekliyordun ki? Orada kalıp izlediğini izlememi mi ? Biliyor musun artık yapamam, bunlar benim son kelimelerim. Beni bir daha göremeyeceksin.

- Bir daha isterdim yapmanı. O zaman gerçeği belki görebilirdim.

- Benim uykum geldi uyuyalım mı?

- Tamam.


  Derinden etkiledi beni söylediği sözler. Gerçekten de son sözleriydi. Zaten onu bir daha görmeyi istemedim.


- Aslında derin değildir o derin.



Sesler canımı sıkmaya başladı. Her denileni yapıyorum.


Sağ kolumu havaya kaldırdım. Kendime zarar geleceğini düşünmeden derimi çektim. Dişlerim kasıldı. Kasıldıkça daha da çektim. İşe yaramadı. Sokağa inip gözlerimi ovdum. Karşı kaldırıma geçip bekledim.


Sabah oldu. Yürümeye başladım. Bakkala gidip sordum

- Neydi ?

- Ben bilmem.

- Sen.

- Göremediğim şeyler var. Satmamayı düşünüyorum.

- Eyvallah.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Z

Hayat boktan kardeşim.
   Tabii ki düşününce başta her insan eşittir falan filan ama şu aptala bak, şu salağa bak dediğim insanlar, ilkokulda küçümsediğim, lisede sürekli test çözen, daha insanlarla iletişime dahi geçemeyen insanlar artık çözdükleri testlerin gerçekten sonucunu aldı, artık (belki de yine kendileri gibi olan) insanlarla iletişimleri çok iyi, aileler sohbet ederken övgüyle bahsediyor bu arkadaşlardan. Gülüp geçmem gerekiyor böyle durumlara ama, nereye geçeceğim? Her tarafım sarılmış durumda. Aile sohbetlerinde beni ailem övmüyor, övülecek bir yanım yok. Sadece Ahmet övülünce utanıyor. Sokağa çıktığımda yalnızım. Ahmet, bana sorsan boş beyinli, ailesine sorsan " Ne okudu o sen biliyor musun! " arkadaşlarıyla beraber eğleniyor, tabii eğleniyor mu muamma. Artık bana Ahmet'te boş beyinli gelmeye başladı ama severdim Ahmet'i, sokağa çıkıp boş boş oturup muhabbet etmemiz yeterdi bana.

İntihar ediyorum...

Etmiyorum şaka, sadece keyifsizim.

5 Eylül 2011 Pazartesi

123

Saat 01:23

   Oha şansa bak. Tam da yazdığım bu saçma sapan yazıda saati belirteyim dedim ve sağ alta baktığımda saat 01:23 idi. Şuan 01:24, kim bilir belki birazdan 01:25 olur. Her neyse.
İlginç değil mi hacı? Şimdi ben saate baktım saat ' 0123 ' şeklinde sıralanıyordu. Bununla bana ne anlatılmak istensin ki?

Ama insan merak ediyor.

- 01:32 -

15 Haziran 2011 Çarşamba

M

   Hızlı adımlarla istasyona doğru ilerliyor, merdivenleri hızlı hızlı iniyorum. Nedenini bilmiyorum, neden aramıyorum. Jeton kutusuna 7-8 adım kala paramı hazır hale getirmek için elimi cebime sokuyorum, sıkışıyor elim, zorlanıyorum. Elimi çıkarıyorum, elimde paralar. Fazla sürmeden elimde jetona dönüşüveriyor ve o da kayboluyor, çarkın kilidi açılıyor. Geçebilirim! Geçtim... İlerliyor, sağ tarafımda iki kocaman aletin arasındaki tahtadan banka oturuyorum. Bekliyorum, karşı taraf kalabalık, ben tek.        
   Güzel bir kız bankta oturmuş telefonda konuşuyor, gülüyor. Karşının treni tahmin ettiğim gibi benimkinden önce geliyor, geçiyor... Benim trenim de geldi.
    Trene birkaç kişi ile aynı anda biniyorum, bir durak sonra iniyorum. Trenin yarısı da benimle beraber iniyor. Yukarı çıkıyoruz... Bir çark daha. Bu seferki jeton istemiyor, kurtulmak istiyor benden. Ben de ona hayran değilim.
Elimle iteleyip, adımlarımla yürüyorum.

Eve gidip, elimi cebime sokuyorum...

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Yorulmuştum ve çok korkuyordum. Ne yapacağımı şaşırmış bir vaziyette buzdolabına koştum. Sonuç başarısızdı. Kapak açılmıyordu. Sanki buzdolabı benden birşeyler saklıyordu. Durumdan şüphelenip en yakın nalbura girdim ve ''Abi naber?'' Dedim. Kadın şaşkındı. Kaçtım. Aniden çok fazla şeyle karşılaşmıştım. Bir yenisini kaldıracak gibi değildim.

Yürüdüm, yürüdüm, yürü...

  Eve varmıştım. Dikkatlice baktım ve gördüğüm evin bana ait olmadığını farkettim. Ne farkederdi ki?
Ben sadece eve gidiyordum.

Birinci zile bastım...

"Kim o?" sorusunu sorarken ellerini balkonun demirlerine koymuştu genç kız.Karamsar bir ifade ile yukarıya baktım, ''Benim'' dedim. Kız afallamıştı.
   Yukarıya çıkarken her adımımın sesini tekrar tekrar duyuyordum.Duvar kırık boya izleri, yağ lekeleri ve sümük parçalarını üzerinde taşıyordu.Pisti.Fakat bu görüntü hoşuma gitmişti.
   Kapı açıktı.Beklemeden ayakkabılarımı çıkartmak için eğildiğim...

   Kız orada yoktu.Hemen karşımda duran takvime baktım ve düşündüm ki;

"Sonu biliyor olmam gerekir miydi bir hikaye yazmak için?" Bu soruyu "Ezel" dizisindeki "Dayı"ya sormam gerektiğini farkettim.Hemen yola koyuldum.İşim zordu."Dayı"yı sorguya çekecektim.

   Uyandığımda kendimi "Dayı"nın yanında bulmuştum.Sandığımdan da kolay olmuştu. Dayııı! Dedim.Ne dese beğenirsin? Buyur Yeğen gel otur dedi. Hadi bi siktir git işine allah aşkına seninle mi uğraşacağım dedim ve kaçtım.
Ne yapmıştım?
Düpedüz dayıya küfür etmiştim.

Şansa bak! Kilise. Hem de tam karşımda.

Soğumuştu terim,tenim. "Bu günahtan arınmalıyım" deyip o sırada hemen karşımda duran kiliseye girdim.



Buradan sonrasını anlatamayacağım. İnanır mısınız şuan ellerim titriyor.